Bekir Sıtkı Özer yazdı...

Şimdi anlıyorum neden birçok kültürde, ölümden sonra hayatın varlığına inanıldığını…

Bu tamamen, kaybedilen bir yakınının yokluğuna isyandır.

Ölümü, yok oluşu reddediştir.

Ve bazı kültürlerde kaybedilen bir insanın ruhunun aramızda dolaştığına inanmak…

Hepsi, ama hepsi, ölümü sevdiklerimize yakıştırmayışımızdandır.

Yakıştırmıyoruz ölümü…

Ölüm kavramını sevdiklerimiz ile birlikte aynı cümlede kuramıyoruz. Sümerlerden önce bu inanış vardı… Hatta Sümerlerden çok önce de bu inanış egemendi.

Bu inanış, ölümün ilk gerçekleştiği gün, insanın bilincinde yer etmiştir.

Yakışmıyor…
Ben de yakıştıramadım, değerli kardeşim, kanım, canım, parçam Nazmi’yi ölüm ile aynı cümlede kullanamadım.

Gitti… Bir geziye… Elbet geri gelecek… Hiç önemli değil o gelmezse ben gideceğim…

Onu kaybettiğim an… Onu kayıp mı ettim? Hala bilemiyorum, emin değilim…

Bu kadar sevilen, değer verilen bir insan ölebilir mi? Hakkı var mı bizleri üzmeye?

Evet, kardeşim Nazmi, ince ruhlu bir insandır. Bizleri üzmez…

Bazen insanlar savaşta veya kaza anında bir kolunu veya bacağını kaybeder ya… Ama yine de onun yeri acır. Kol yoktur ama kolun acısı durur… Bacak yoktur ama iğne batırılmış gibi irkiliriz.

Ölüm ile kardeşimi aynı cümlede kullanamıyorum ama içimdeki bu acı?

Yanan bu ateş? Bu yabancı ve sinsi duygu?

İlhan Selçuk ne güzel ifade etmiş:

“Sevdiğini kaybedince, insanın yüreğinde kırk mum yanarmış. Sonra her geçen günde mumlardan biri sönermiş. En sonunda geriye bir mum kalırmış. O tek mum, yaşam boyu sönmezmiş, insan ölünceye dek içinde yanarmış. İnsan sevdiklerini yitire yitire yaşar; yıllar geçtikçe, yanan ve sönen mumlar birbirine karışır. Öyle ki gönlünde hangi mum kimin için yanıyor bilemezsin, mumun alevinde sevdiğinin kimliğini göremezsin, yalnız belli belirsiz bir acının dumanı titreşir. Zaman geçtikçe acı uslanır, akıllanır, bilgeleşir; hüzne dönüşür; yara kapanmıştır; ama inceden inceye sızlar.”

Değerli dostlarım, arkadaşlarım, yakınlarım…

Bizi yalnız bırakmadınız…

İçimizde yanan sadece kırk değil binlerce mum, her biriniz tarafından tek tek söndürüldü.

Bizzat gelerek, telefon ederek, sosyal medya aracılığıyla yanımızda olduğunuzu hissettirdiniz.

Ben de inanıyorum.

Sevdiklerimiz aramızda yaşıyor.

Hepinize gönül dolusu minnetlerimi sunuyorum…

Sağ olun, var olun…

Bekir Sıtkı Özer