Mesut Dikel önderliğinde bir noksanın giderilmesi… Renkler, minyatür sanatının alfabesi olup, minyatür resimler onun yazısıdır. Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’in yıktığı duvarlar
Kadim şehirlerin bazıları görünmez, bazıları bilinmezdir…
Görünmez şehirleri görünür, bilinmezleri bilinir kılan onların hikâyeleridir.
Mitolojiler, Masallar, efsaneler, roman, şiir; hepsi de bir şehrin kelimelerle anlatılan hikâyeleridir. Şahirleri anlatmak için çoğunlukla yazı kullanılır. Tespit ettiğim kadarı ile dünyada on dört alfabe harfleri ile 2.500 değişik dilin yazısı kullanılmaktadır.
RENKLERİN OLUŞTURDUĞU ALFABE
Oysa bana göre, notalar da bir alfabedir ve müzik eserleri bu alfabenin yazılarıdır.
Peki ya renkler? Renkler, minyatür sanatının alfabesi olup, minyatür resimler onun yazısıdır.
Olay ve nesnelerin renklerle anlatılması, minyatür sanatının esasıdır.
Peki ya bir şehrin renklerle anlatılması?
İşte bu konuyu, tevazu ve çok yönlü sanatçılığını kıskandığım hattat Sayın Desut Dikel’e sordum.
SÖZ MESUT DİKEL’İN…
“Sizi hat sanatları konusundaki başarılarınızla tanıyoruz. Bu şehri minyatür ile anlatmak nasıl ortaya çıktı?”
“Geçen yıl İstanbul’da bir sergimizde Gülçin Anmaç hocamız ile sık sık konuştuk. Minyatür sanatı konusunda kelimenin tam anlamıyla duayen bir hocamız. ‘Neden Adana’yı çalışmıyorsunuz?’diye sordu.
70’li yıllarda suluboya olarak çalışmıştım.yarı minyatür olarak çalıştım. O zamanlar 45’e yakın eser meydana getirdim.
Adana doğumlu İstanbul’da yaşayan bir sanatçı hocamız şimdi vefat etti. Uçakta tanıştık. Benden 40 tanesini satın almıştı. Daha sergilenmeden. 15 – 16 tane daha çalıştım sonra o çalışmaları da Adana Ticaret Odası vasıtasıyla Fethi Kamışlı Sosyal Tesisleri sahiplendi. Şu an o eserler nerede bilmiyorum.
Herkes bir parça Adana çalışmıştır. Ama minyatür olarak Adana hiç çalışılmadı. Bizim arkadaşlarımız, İstanbul’u, Konya’yı, Gaziantep’i, Mardin’i, Şanlıurfa’yı ve Diyarbakır’ı çalıştılar. Trabzon, Rize gibi birçok şehir çalışıldı. Hatırlıyorum, bir ara Mersin bile çalışıldı. Adana bu konuda biraz öksüz kalmış.
Gülçin Hocamızın bu sorusu, şuurumuzda bir sıçrama meydana getirdi. Ne kadar basit bir soru değil mi? Neden? Ama bu soruya aradığımız cevap sonuçta burada gördüğünüz sergiyi doğurdu.
Bu soruya karşılık bir fikir birliğine vardık. 2024 yılının eylül/ Ekim aylarıydı Valimiz Sayın Yavuz Selim Köşger ile bir araya geldiğimizde konuyu çıtlattık. Sanat ve sanatçıya duyarlı bir valimiz. Çok ilgilendi. ‘Bu güzel ve anlamlı girişimin daima yanındayım. Başlayın’ diyerek güç verdi. Başladık. Hızlı bir şekilde çalıştık, çalıştığımız Adana… Tam olması mümkün değil… Dünyanın en kadim şehirlerinin birinden söz ediyoruz. Sizin anlatımınızla her taşın, her gölgenin 60 asırlık gözle baktığı bir şehrin minyatür ile anlatmak tamam olur mu? Olmazdı tabi. Derler ya ‘adımız hıdır, elimizden gelen budur…”
MÜTEVAZILIK DEYİNCE…
“Sayın Hocam, mütevazılığınıza saygı duyarım ama, bu kadarı da değil… Gülçin Anmaç Hocamızın Neden Adana çalışmıyorsunuz? Sorusu karşısında, tarihte ilk defa Adana gibi bir şehri Minyatür ile anlatma onuru sizlerin şahsınızda 15 sanatçıya düştü. Daha şimdiden Adana sanat tarihinde yerinizi aldınız…”
“Arkadaşlarımız çok emek verdi, çok çalıştılar. Bu sergi hepimizin ortak eseridir….”
“Elbette Mesut Hocam, binlerce yıllık tarihi olan böyle bir şehri, sadece bir yıl gibi kısa bir zamanda minyatür ile anlatmak olmazdı…”
“Adana’yı çok seviyorum Sedat Bey. Taşını, toprağını, havasını, suyunu, insanlarını, kültür ve geleneklerini… Bu coğrafya beni bu hale getirdi. Kendimi daima borçlu hissediyorum. O nedenle bu şehre ne yaparsam az gibi geliyor…”
KONUŞMAMIZA ARA VERİYORUM
MİNYATÜR SANATININ ERDEMLERİ
Minyatür Sanatı’nı bildiğimiz / ya da bilmediğimiz resim sanatından farklı kılan muhteşem özellikleri vardır. Bir minyatür sanatçısı olarak değil, sadece bu tür sanatlara özel merakı olan bir kişi olarak Minyatür sanatında gizli erdemlerden söz etmek istiyorum.
Mütevazık: Minyatür sanatçısı, hırslarını ve benliğini öldürmüş olan toprak kadar mütevazıdır.
Öldürülmüş Benlik: Eski sanatçılar yaptıkları resmin altına asıl isimlerini koymaz resmin ilgi çekmeyen br köşesine gayet küçük olarak müstear bir isim yazarlardı. Nakşi, Sât, Levni, Nigâri gibi. Bunun nedeni ise ‘Bunu ben yaptım’ gibi bir gurur ortaya koymaktan kaçınmalarıdır.
Ayrıntılar: Yaradan’da ötürü yaratılana saygı… Minyatürler sanat kaygısından ziyade hakikatin belgeleme amacındadır. Manzara veya olayı en küçük detayına, hatta ağaçların yaprak şekilleri ve çehrelerindeki kirpiklere varıncaya kadar gösteren resimlerdir.
Bu nedenle minyatürler, başlı başına bir belge niteliği taşırlar.
Göze değil, fikre hitap eder: Bir minyatüre konu olan olay ve şekiller eşit olarak tabloda yerini alır. Derinlik yoktur. Hiçbir nesne, kişi diğerinden büyük veya küçük değildir. Bir boyda resmedilir. Ressamı buna iten neden, göze değil fikre hitap etmesidir. Amacı konuyu objektif olarak anlatmaktır. Ressam gördüğü gibi değil, düşündüğü gibi yansıtır. Padişah ile ricalini aynı tabloda bir arada gösterdiği zaman tahmin edilenin tersine ricalin formları padişahın formundan büyük olarak resmedilir. Bunda amaç fikirlerin her şeyden büyük olduğunu göstermektir.
Derinlik yoktur: Ne eşya ne de olaylar birbirinin arkasında gösterilmez ve resimlerin bir kısmı öndekilerle kapatılmaz. Çünkü böyle bir durumda arkadaki şahıs veya eşyanın bütününü ve şeklini detayı ile göstermek mümkün değildir.
Görsel derinliği reddetmesi ile minyatürler derin bir felsefe, kültür ve anlayışın ürünleridir.
KEDİ KILINDAN FIRÇA
Bu kadar ince detaylar minyatür resimlerine nasıl yansıtılır?
“Çizgiler ve ince şekiller tüykalem denilen ve kedi kılından yapılan gayet ince bir fırça ile işlenir. Bu fırçalar üç aylık bir kedinin arka tüylerinden yapılır. Bu tüylerden ucu sivri ve sağlam birkaç kıl kesilip ipekle bağlanarak tüyün biri biraz uzunca bırakılarak bir kanat kamışına geçirilir. Tavuk kanadı tüyünün kamışı daima eğrice olduğu için bu hususta kullanılmaz. En iyisi güvercin kanadının kamışıdır. Sonra bu kamış tahta bir sapa geçirilir (…)(*) “
Minyatür deyip geçmemek için bu ayrıntıyı paylaştım. Kullanılacak fırçanın bile destansı bir öyküsü vardır.
ADANA SEVDASINDA KALMIŞTIK
Bu ara notlardan sonra Mesut Dikel Hocama dönelim:
“Mesut Hocam, Adana sevdasında kalmıştık…”
“Adana, içinde yaşayanlar için bir şanstır. Dağlarında endemik bitkilerin, göklerinde endemik kuşların, denizlerinde endemik balıkların, içinden akarsuların aktığı, toprağının her santimetrekaresinin bereketli olduğu başka bir şehir yoktur. Tarihi yapıları ayrı bir zenginlik… Yöresel, folklorik kültürlerimiz apayrı. Doğu ve batı sentezinin en yoğun yaşandığı coğrafyadır. Asya ve Avrupa kültürlerinin buluştuğu alan olan Anadolu’nun bu köşesinde bütün kültürler harmanlaşmıştır…”
“En basiti bu festivalin adı Portakal Çiçeği Festivali, bu festival bir sembol olmuş. Bugün zannedersem Türkiye’nin en büyük lagünlerinden biri Yumurtalık Lagünü’dür. Yüzlerce kuş türü, bitki ve diğer canlılar… Bunlar başlı başına bir zenginliktir. Bu sergide bunca zenginlikten ancak birkaç tanesini alabildik…”
“Olsun Hocam…İşte böyle değerli olan bu şehrin bir Minyatür anlatımı yok… Bu eksikliği gidermek bu şehre ödenmiş bir borç değil midir? Zamanla eksik olduğunu düşündüklerinizi siz veya diğer sanatçılar tamamlayacaktır. Son olarak bu sergi hakkında söyleyecekleriniz?”
“Arkadaşlar çok emek verdi. İstanbul’dan gelen sanatçı arkadaşlarımız da var. Onlar çalışmaya öyle konsantre olmuşlardı ki, ‘haydi başlıyoruz’ dediğim zaman yaşadıkları mutluluğu görmenizi isterdim… Söylenecek o kadar çok şey var ki… ”
Değerli dostlarım, Mesut Dikel Hoca tablolar hakkında tek tek ayrıntılı bilgiler verdi. Bugünkü konumuz, Minyatür sanatı ve kadim bir şehir olan Adana’nın minyatürlerle hikâyesinin doğuşunu anlatmaktı.
Hepsi birbirinden değerli olan tablolar için zaman içerisinde şüphesiz paylaşımlar yapacağım.
Özellikle bu şehre çok değerli katkılar yapmış olan prof. Dr. İlter Uzel Hocamı Minyatür sanatçıları arasında görmek beni ziyadesiyle heyecanlandırdı.
DUVARLARI YIKAN VALİ VE TEŞEKKÜR
Bu vesile ile Başta bu fikrin çoban ateşini yakmış olan Gülçin Anmaç’a, serginin oluşmasına lokomotif görevi yapan Mesut Dikel’e, sanatları ile katkı yapan, İlter Uzel, İlknur Hekimoğlu, Asiye Atıcı, Rabia kıranoğlu, Sevim Şahin, Şermin Yılmaz, Berrin gayhan, Ayşenur Ayten, Serap Zeliha Ektirici, Esma Nasır, Nuriye Sırkıntı, Vildan Çomu, ve Eda Dikel Akdoğan’a Şahsım ve Adana’yı sevenler adına teşekkür ediyorum.
Elbette sanatçıları bir araya getirmeye vesile olan Portakal Çiçeği karnavalının mimarlarına minnetlerimle…
Ayrıca böyle bir fikri benimseyen katkı veren Sayın valim özel olarak teşekkürü hak eder. Şahsen tanıdığım valimiz Adana kültür ve sanatına yakınlığı ile halkın gönlünde yer etti. (Sayın İlhan Atış’tan sonra vali ile halk arasındaki yakınlaşmayı özlemiştik. Yavuz Selim Köşger Valimiz bu özlemimizi gidermiş oldu. Halk ile vilayet binası arasına inşa edilmiş duvarların çoğunu yıktı.
(*) C. Esad Arseven Sanat Ansiklopesisi III. Cilt Sah 1824.