Bilgi çağındayız. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki, hiçbir dönemde yaşanmayan cehalet kitlesel olarak yaşanıyor.
Yaşadığımız göçler, ekonomik sıkıntılar, okuma alışkanlığının zayıflığı, yanlış siyasal iktidarlar, yanlış toplumsal projeler, eğitimin çağın gereklerine yeterince uygun olmaması, adil gelir paylaşımı yerine çok uzun yıllardan beri iktidar ve yakınındaki az sayıdaki aile ve kişilerin pervasızca kayırılması, halk katmanlarının yeterince önemsenmemesi...
Kısaca, yanlış ve halkı geliştirmeyen politikalar halkta, özellikte gençlikte çok önemli travmalara yol açıyor. İnsanlar; umutlarını, güvenlerini yitiriyor. Olumsuz bakış açıları, kötümserlik, gelecekten beklentilerin azalması gelişiyor.
Böyle şartların hakim olduğu ortamda yaşayan insanlar, uzun yıllar boyunca, akla, beyne, eğitime, başarıya, inovasyona odaklanmak yerine karnının doymasına odaklanarak geçirdi yıllarını. İtiraz edenler ya toplum dışına itildi, aykırı olarak nitelendirildi ya da yurt dışına gitmeyi seçerek yeteneklerini başka toplumlara, başka devletlere sundu.
Siyaset dünyası bilmese bile halkın tek intikam aracı seçimler. Ancak seçme yeteneği, hassasiyeti az gelişmiş bir topluma sahibiz.
Dört beş yılda bir eline geçen seçim fırsatını da algı oyunlarıyla, güçlü medya ve reklam oyunları ile genellikle de yanlış kullanır. Seçimlerde, halkın seçme motivasyonu genellikle din, milliyet, dava, bölge, tencere gibi gelişmiş toplumların çoktan terk ettiği kavramlar belirlemeye devam eder, gider.
Yeni nesillerin, değişen eğitim ihtiyaçları, tarım ve sanayideki değişimler, bölgesel farklılıklar dikkate alınarak geliştirilmesi gereken teşvikleri talep etmek yerine ülkeyi tarafgirlik aşkıyla uzun yıllar yerinde saydıran, sadece belirli siyaset sınıfı değil, sağda veya solda muhafazakâr partici zihniyettir. Büyük oranda gelişmişliği, çağın getirdiği değişimleri takdir edemeyen seçmen kitlesine sahip olmaya devam edersek, ekonomide, tarımda, sanayide, eğitimde vs önemli değişimler, iyileşmeler beklememiz hayal olarak kalmaya devam edecektir.
Seçimlerden hemen sonra "elim kırılsaydı da vermeseydim " serzenişleri meşhurdur ülkemizde.
Kültür ve değişim bombardımanına uyum, doğrusunu seçmek, özünü korumak odaklı, değişim yaşamak yerine reddetmeyi seçen ve bu ret eylemini ötekine nefrete dönüştüren milyonlarla yaşıyoruz. Geleceğimiz bu hastalıklı bakışla bağlantılı.
Bu milyonlar, din zannettikleri muhafazakârlığı, geleneği, anam babam öğretilerini öyle bir önemsiyor, baş üstünde tutuyor ki, kendi gibi düşünmeyen, farklı yaşayanlara karşı çoğunlukla tahammülsüz olabiliyorlar. Hele işin içine siyasal, grupsal, ırksal,
Mezhepsel, bölgesel aidiyet argümanları girince, ötekine inanamayacağımız tavırlara girebiliyoruz.
Sivas olaylarında perde gerisinde kim olursa olsun biz insanlarımızı yaktık bu ülkede ve bu çağda. Acı gerçek bu...
Şimdi artık önümüze bakma zamanı, ister Allah'ın kitabını rehber alalım istersekte bilimi...
Seçme hakkımızın bize yüklediği o kadar büyük sorumluluklar var ki!
Gelecek nesiller bizim bugün yapacağımız seçimlerimizin sonucu olacaktır. Eğitim seçimimiz, Iş seçimimiz, eş seçimimiz ve ülkeyi yöneticilerin secimi her biri birbirinden önemli seçimler.
Kim bilir? Belki içerisinde yaşadığımız dünyadaki en önemli sınavımız seçimlerimizdir. Kaderimizi, karakterimizi belirleyen bu büyük özelliğimizi lütfen önemseyin.
Başkalarının senaryosunda figüran olmaktansa bilgili, bilinçli birey olarak, en doğru seçimlerle, kendi yaşam öykümüzde başrolde olmalıyız.