ADANA

Psikolog Karaçiçek: “Stres bozukluğu tedavi edilmemesi durumunda kalıcı hale gelebilir”

Abone Ol

Deprem gibi büyük ve travmatik olaylar sonrasında en fazla rastlanan rahatsızlıkların akut stres bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Fulda Karaçiçek, “Bu rahatsızlıklar tedavi edilmemesi durumunda kalıcı hale gelebilir” dedi.

Medline Adana Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Fulda Karaçiçek, travmatik ve hayati risk oluşturan bir depremin ortasında kalan insanlarda geçici ya da kalıcı psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkabileceğini söyleyerek, bu durumla baş edebilmenin yollarını anlattı.

Kısa bir süre önce yaşanılan Kahramanmaraş merkezli depremler gibi büyük ve travmatik olaylar sonrasında en fazla rastlanan rahatsızlıkların akut stres bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu olduğuna dikkat çeken Psikolog Karaçiçek, “Kabuslar, yabancılaşma, depremi hatırlatan mekan ve yerlerden kaçınma gibi sorunlarla kendini gösteren bu rahatsızlıklar tedavi edilmemesi durumunda kalıcı hale gelebilir” diye konuştu.

Depremin getirdiği psikolojik sorunların sadece bölgede olayı bizzat yaşayanları etkilemediğini, kitle iletişim araçları sayesinde tüm topluma adeta dalga dalga yayıldığını anlatan Karaçiçek, “Bunun sonucunda bireylerde uyuşukluk, dalgınlık, duygusal tepkisizlik, donukluk, hiçbir şey hissetmeme, sadece bir noktaya bakıp dalma, gerçeklikten uzaklaşma, yer ve zaman algısının bozulması, çevrede olup bitenlerin farkına varma halinde azalma, çevreyi ve kendisini olduğundan farklı, yabancı, değişik algılama, depremden öncesinde, deprem esnasında veya sonrasındaki olayları hatırlayamama gibi durumlar görülebilir. Bunun yanı sıra bedensel bazı yakınmalar, çarpıntı ve nefes darlığı da ortaya çıkabilir” ifadelerini kullandı.

Travmayı atlatmak için yapılacaklara dikkat

Deprem travmasını atlatmak için zor da olsa mümkün olan en kısa sürede rutin işlere ve günlük yaşama dönmenin önemine değinen Psikolog Karaçiçek, bu süreçte yapılabilecekleri şöyle sıraladı:

“Belirsizlik kaygıya neden olur. Bu nedenle depremin ardından kişinin nerede barındığı, kendisini korumaya nasıl devam edeceği önem taşır. Bundan dolayı kişilerin öncelikle kendilerini güven altına almaları en önemli konudur. Güvenli ortamın sağlanmasından sonra kişinin sosyal yaşantısını sürdürmesi, yeniden rutinlerini oluşturması ve çevresinden destek alması olumlu katkı sunacaktır. Uzun süre haber takibi yapmak bireyi hissizleştirirken, stres ve kaygıyı ise arttırır. Ayrıca kişiyi içinde bulunduğu andan koparır. Bundan dolayı sadece güvenilir kaynaklardan ve sınırlı sürelerle haber alınması önemlidir. Kayıpları olanlar doğal olarak bir yas süreci yaşar. Bu kaybın beklenmedik, ani, travmatik bir kayıp olması, acıyı üzerinde şiddetlendirebilir. Bu gibi durumlarda yasın olağan bir tepki olduğu, hüzün, öfke, rahatlama gibi çok farklı duyguların bir arada yaşanabileceği bilinmelidir. Kayıp yaşayan kişilerin ölümü idrak etmesi, acısını yaşaması, günlük düzenini kaybettiği kişi olmadan yeniden oluşturması gerekir. Depremi yaşamış çocukları yeniden güvende hissettirmek, eğer anlatma ya da oyun oynama ihtiyacı duyuyorsa bu ihtiyaçlarını karşılamak gerekir. Çocuklarda ortaya çıkan sorunlarla başa çıkılamadığı durumlarda bir uzmandan destek alınabilir. Yaşanan travma sonrası ortaya çıkan, genellikle çok şiddetli olmayan belirtiler genellikle bir süre sonra kendiliğinden düzelir. Ancak kişi bu durumla başa çıkmakta zorlanıyorsa profesyonel bir yardım istenebilir.”