Türk Kurtuluş Savaşı, emperyalizme karşı verilen hem silahlı hem silahsız mücadeledir. Bu niteliği ilk kez Mustafa Kemal Paşa, 13 Eylül 1920 günü TBMM’ye sunduğu “halkçılık programı”nda vurgulamıştır. Osmanlı 19. yüzyıldan başlayarak emperyalizme boyun eğmiştir. Ticaret sözleşmeleri, Duyun-ı Umumiye, reji, elektrikten madenlere, demiryollarından limanlara değin Türk vatanında kök salan yabancı kurumlar bu diz çöküşün sonucudur. Mondros Mütarekesi ise yalnız ekonomik değil, siyasal, askeri, hukuksal boyun eğiştir.
Emperyalist dili yaldızlıdır. 1919 Ocağı’nda başlayan Paris paylaşım görüşmeleri “barış konferansı”, Sevr Antlaşması “barış” diye sunulmuştur örneğin. Osmanlı padişahları, hükümetleri hatta aydınlar için emperyalist devletler “düvel-i muazzama”dır. Hatta günümüzde akademide bile onlardan “büyük devletler” diye sözedilir. İşte bu bakış açısı mütareke döneminde Osmanlı yöneticilerini, aydınlarını “mandacı” yapmıştır. Çünkü Türkleri küçük, emperyalistleri büyük devlet sananlar Türk halkının bağımsızlık mücadelesini tek başına kazanabileceğine inanmamıştır. İnanmadıkları için İngilizci olmuşlar, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurmuşlardır. Amerikancı olmuşlar Wilson Prensipleri Cemiyeti’ne üye olmuşlardır. Hatta bu sonuncular Sivas Kongresi’ni bile amacından saptırmaya çalışmışlardır. İngilizcisi, Amerikancısı vardır da Fransız beslemesi yok mudur Milli Mücadele günlerinde. Öyle çoktur ki… İşte bugün sizlere onlardan birini tanıtacağım.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası Adana Başkanı Hafız Mahmut Celal’dir söz edeceğimiz Fransız beslemesi. Az sonra Fransızlar onu kentin belediye başkanlığına da yükseltecektir.Yine Fransız beslemesi olan Fanizâde Ali İlmî’nin çıkardığı Ferda gazetesi Hafız’ın propaganda yuvasıdır. Damar Arıkoğlu’nun hatıralarında vurguladığı gibi onun Fransızlarla yaptığı düşünce birlikteliği “yıkıcı ve korkunç”tur. Ferda’da kaleme aldığı yazılar, din ve şeriat adına yayınladığı beyannameler Fransızlar tarafından Türk cephelerinin içine kadar sokulmuştur.
Hafız Mahmut Celal’in Adana’daki ilk icraatı Damat Ferit hükümetinin 1920 Nisan ayında Kuva-yı Milliye’yi bagi/isyancı olarak gösterdiği fetvayı sahiplenmek olur. Ardından 19 Nisan Dürrizade’nin fetvasını örnek göstererek Millicileri eşkıya diye anar ve ekler: “Artık bunu anlamamak cinnettir veya ihanettir. Cenabıhak cümlemizi münafık şerrinden emin buyursun.”
20 Mayıs 1920’de Adanalılara şöyle seslenir: “Ey ahali! Yunanı bile İzmir’den çıkaramayan Kuva-yı Milliye denen eşkıya kuvvetine inanmayınız. Bunlar Fransızları Adana’dan nasıl çıkarır?”
Ferda’dan yaptığı bu sesleniş ona yetmez. Memiş Paşa Camisi minberine de çıkar. “Kemalistler cinnet geçiriyor” der ve ekler: “Allah belasını versin şu çetelerin. Milliciler melun heriflerdir. Kahrolsunlar. Onlara taraftar olanlar budaladırlar!” Aynı minberde Fransızları göklere çıkarır. Dünyanın en medeni ülkesi, dünyanın en medeni milletidir Fransızlar onun için! Adana’da bir “Ermeni hükümeti” kurma çabasında olan Dr. Damatyan ve eşi ise en yakın dostlarıdır.
ADANALIYA HİMAYE DİLEKÇESİ
Allah’ın evinden çıkar, mahalle aralarına dalar Hafız. Kapı kapı dolaşır, hazırladığı dilekçeyi halka imzalatmaya çabalar. Dilekçe konusu: “Avrupa’nın insanlık duygusundan ve lütfundan umut bekleyerek, ellerimizi kendilerine uzatıyoruz. Adana ili müstakil ve Avrupa’nın himayesinde bir hükümet şekline konulsun…”
Adana’nın cesur halkı ihanete ortak olmaz. Üstelik Kuvayı Milliye’nin başarısıyla Fransızlar 30 Mayıs’ta ateşkes imzalamak zorunda kalır. Ne var ki sözlerinde durmaya niyetleri yoktur. General Dufieux daha 2 Haziran’da yayınladığı beyannameyle Millicileri kastederek “Çeteler teslim edilmezse Adana’yı top ateşine tutacağım” der. Hafız zaman yitirmez, generalden rol çalar: “Kardeşim dahi çete olsa başını ezmekte tereddüt etmeyeceğim.”
O günlerde Adanalılar ölüm tehdidiyle yüz yüze bırakılmıştır. Temmuz başından beri Ermeni komitecilerin baskısıyla binlerce Adanalı canlarını kurtarmak için kenti boşaltmış, Çakıt Suyu kenarına çekilmiştir. Ne var ki bu kez de salgın hastalıkların pençesine düşmüşlerdir. Fransızlar onların ölmesinden değil Kuva-yı Milliye’ye katılmasından endişe duyar. Kente dönmelerini ister. Kraldan çok kralcı Hafız sahne alır. Fransız uçaklarıyla atılan beyannamesiyle halkı kente çekmeye çalışır. “Ey Adanalılar” der “Çeteler bir hiçten ibarettir. Sevgili padişah ve halifemiz hükümetinin emrine itaat ederek Adana’ya gelirseniz sefalet ve perişanlıktan kurtulursunuz. Gelmezseniz hain bir inat ve cehaletle belki de sonunda vilayetimizin elden çıkmasına ve lanet edilmeye hak kazanmış olursunuz. Cenabı Hak cümlenizi Hakk’ın yolundan ve mantıktan ayırmasın. Amin.”
13 Eylül 1920’de bir kez daha halka seslenir. Kuvayı Milliye’yi “bela”, Millicileri “akılsız”, “İttihatçı süprüntüleri” olarak tanımlar. Halkın iyiliğini düşünenin de partisi olduğuna hükmeder ve şöyle der: “Sizin saadetinize ve vatanın selametine çalışanları biliniz ve onların etrafında toplanınız ki bu din ve milleti kurtaracak İtilaf Devletlerinin siyaset ve dostluğunu meslek kabul eden Hürriyet ve İtilaf Fırkasıdır.”
DİNİ KULLANIR
25 Ekim’de Adana halkına “Ey saf Müslümanlar” diye seslenir. “Alçaklar” diye andığı Millicilerin halk sayesinde cebini doldurduğunu iddia eder. “Padişah ve halifemize isyan ediyorlar, padişaha isyan Allah’a isyandır” der ve beyannamesini şu cümlelerle noktalar: “Geliniz sözümü dinleyiniz bu müfsid ve münâfıkların sözlerine itimad etmeyiniz. Artık gördüğünüz felaketler sizi uyandırsın, bu şaklabanları def ediniz. Sevgili padişah ve halifeniz sizi af buyurur. Burada bulunan ve iyiliksever olan Fransızların adil memurları dahi size şefkat gösterir. Cenâbı hak cümlenizi müfsid ve münâfık şerrinden muhafaza buyursun. Amin.”
Hafız Mahmut Celal Fransız işgalinin sonuna kadar Fransız beslemesi olarak kalır. Fransızların beslemesi yetmemiş olacak ki Adana Belediyesi’ni de sömürür. Zimmetine para geçirdiği için hakkında inceleme de başlatılır. Soruşturma sürerken 20 Ekim 1921’de Ankara İtilafnamesi imzalanır. Türk ordusu Adana’ya girmek için hazırlığa başlar. Hafız’ın Fransız mandası altındaki Suriye’ye kaçtığı gün Adana, Türk askerine kavuşacaktır. Onun yanında ise ihanet ortakları vardır: Fânîzâde ailesinden Ali İlmî, Mesut Fani, Zeynelabidin ve Bağdadizade Abdurrahman. Hafız’ın dediği gibi Allah münafıkların şerrinden korusun…